Baba tarafından Arnavut’um, balkanlardan, anne tarafından Sinop Ayancık, Ali köyü.İstanbul doğumlu olduğum bilinir, ancak silahtar doğum yerim, bu pek bilinmez… 12 Mayıs 1966
Bu yazıyı kendim kaleme aldım, internete ismim yazıldığında bir sürü yazı çıkıyor, bu yazıları okuduğum zaman beni ifade etmediğini görüyorum, çünkü hepsini birileri yazmıştır; Ancak şimdi yazdıklarım bana ait. Kimsenin beni belirlemesi hoşuma gitmiyor, benim düşüncelerimin ne olduğunu birilerinin anlatması çok itici; Ben Ben’im, beni en iyi Ben anlatırım.
Ben ÇELİK!
Bebekliğim ve çocukluğum ve hatta gençliğimde çekilmiş çok fazla fotoğrafım yok, bunun bir sebebi var ve bu sebepten dolayı fotoğraf çektirmekten hoşlanmıyorum.
İsmim sahne adı değil, nüfusta kayıtlı adım; Çelik Erişçi…
Siz beni kariyerimle tanıdığınız için öncesini de anlatmanın pek anlamı yok, o yüzden müzik serüvenim ile ilgili bilgileri paylaşayım…Bilinenin aksine ben müziğe çocuk yaşlarda başlamadım, müziğe karşı da hiçbir tutkum olmadı, müzikle ilgilendiğim yaş da neredeyse lise çağlarımdır. 1985 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na girdim. Kontrbas enstrümanımdı. Beni benden alan saz budur. Müziğe tutkulu değilim ama kontrbasa tutkuluyum. Bunu anlatmak zor, çünkü o benim kurtuluşumdu.
Çok büyük bir İstanbul beyefendisi olan, Devlet Opera ve Bale Orkestrası’ndan Kerim Soysal beyefendi tarafından eğitim aldım. Hayatımda gördüğüm en önemli insanlardan biridir ve benim üzerimdeki etkisi büyüktür. Konservatuara giriş yılım olan 1985 sonrasında sanırım basamakları çok hızlı tırmandım. Burada etkili olan isimlerden biri Zeki Çetin ve Semra Çetin hanımefendi ile Müjdat Gezen’dir.
Bu basamakları tırmanırken sanırım iyi de sahne terbiyesi aldım. Büyük ustalarla çalıştım; Cenk Koray, Ayşen Gruda, Müjdat Gezen, Nükhet Duru gibi… 18 yaşında Maksim gazinolarının ön sahnesi olan Elma Kabarede sahne almak pek de kolay bir iş değildir.
Ancak müzik sektöründe bilinmemiz İzel Çelik Ercan isimli gurubumuz sayesinde oldu, bundan dolayı bu isme büyük bir manevi bağ ile bağlıyım.
Bütün kariyerimizi etkileyen, hiç unutulmayan, bir albüm yaparak dağılan ikonik bir grup…Sonra solo kariyerim başladı. Rüzgar gibiydi, hem de ne rüzgar! Ateşteyim, Meyhaneci, Hercai, Kızımız olacaktı, Cici kız, Sen Yoluna Ben Yoluma, Bu Şehirde, Yaman Sevda, Dilberim, Afedersin…Saymakla bitmez!
İdealim New York Filarmonide kontrbas çalmaktı, bizim ülkede söylenilen amiyane tabirle “Popçu” olduk. Bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde de Yüksek Lisans ve Doktoramı da tamamladım. Almadığım ödül kalmadı, bu anlamda doyuma ulaşmış biriyim…
Kariyerimin en güzel anlarından biri, o yıllarda Ahmet San tarafından organize edilen yurt dışından gelen dünya starlarından biri olan Rod Stewart sahnesinde ön grup olarak çalmaktı. Hatta Hercai klibindeki bazı görüntüler bu sahnede iken kaydedilmiştir. Müthiş bir duygu…
Atatürk ilklerine bağlı biriyim. Yani evrensel hakikatlere aşığım. Bunu albümlerime yansıttım. İdeolojik bir görüşüm yok, siyaset sevmem, siyaset bilimi ile ilgiliyim.
8 İnci isimli albümde bütün dünyada efsane olarak bilinen çok iyi müzisyenlerle çalışma imkanım oldu… Led Zeppelin’den Hossam Ramzy, Gipsy Kings grubundan Gerard Ferrer, Sting ekibinden Manu Katche, Chriss Botti, Kipper, David Bowie ekibinden Gail Ann Dorsey…
‘Yumuşakçalar ve Diplomasi’ isimli yayınlanan bir kitabım, yayınlanmış makalelerim ve yazıp yönettiğim ‘Şizoid’ isimli bir müzikalim var.
İki evlilik geçirdim.
23 albüm yaptım.